Skip to main content
Yaşam

Kadının bedensel hakkı: Gönüllü Çocuksuzluk

By Mart 8th, 2025No Comments7 min read

Toplumda bireylerin çocuk sahibi olmama kararı çoğu zaman bir seçenek olarak değil, norm dışı bir durum olarak algılanabiliyor. Gönüllü olarak çocuk sahibi olmayı tercih etmeyen bireyler, toplumsal yargı ve damgalamalara maruz kalabiliyor. Bu nedenle, çocuk sahibi olmama kararı bireyler için tam anlamıyla özgür bir tercih olamıyor.

Toplumun kadına biçtiği “annelik” rolü, uzun yıllardır bir zorunluluk olarak kabul görmüş olsa da gönüllü çocuksuzluk hareketi bu algıya köklü bir itiraz sunuyor. Kadının varoluşunun yalnızca annelikle tanımlanamayacağını savunan bu duruş, biyolojik işlevlerin bir seçenek olduğunu ve kadını bedeni üzerinden tanımlayan geleneksel anlayışa meydan okuyor. Gönüllü çocuksuzluk; bireysel özgürlükler, toplumsal cinsiyet rolleri ve kadınların yaşam tercihleri üzerine yeniden düşünmeyi gündeme getiriyor.

Gönüllü çocuksuzluk: Risk mi, özgürlük mü?

Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyoloji Anabilim Dalı’ndan Dr. Merve Yılmazbilek’in “Gönüllü Çocuksuzluk ve Kürtaj Tartışmalarına Feminist Bakış” adlı çalışmasına göre, bazı kadınların hayat hikayelerine bakıldığında, annelik arzusundan ziyade doğum kontrol yöntemlerini kullanmadıkları ya da kürtaja erişim sağlayamadıkları için hamileliği sürdürdükleri görülüyor. Dolayısıyla gönüllü çocuksuzluk, kadınları sadece annelik üzerinden tanımlayan biyolojik ve kaderci anlayışa bir karşı çıkış niteliği taşıyor. Bu karşı çıkış, kimileri tarafından çocuk sahibi olmayı istememenin en az çocuk sahibi olmayı istemek kadar doğal bir tercih olduğu şeklinde değerlendiriliyor. Marmara Üniversitesi Kadın ve Toplumsal Cinsiyet Araştırmaları Dergisi’nde yayınlanan çalışma, Türkiye’de yapılan araştırmalara göre gönüllü çocuksuzluk tercihinin arkasında, çocuk sahibi olmanın bireylerin yaşam tarzını kısıtlayabileceği kaygısının önemli bir faktör olduğunu ortaya koyuyor.

Çalışmaya göre, kadınlar için annelik kendilerini zorunlu olarak bir başkasına adamak, fazladan sorumluluk almak anlamına geliyor. Bu nedenle gönüllü çocuksuzluk, kadınların hayatlarının kısıtlanmasına karşı bir meydan okuma ve güç kazanma olarak değerlendirilebiliyor. Giderek bireyselleşen bir dünyada kendi sorumluluğunun üzerine bir de başkasının sorumluluğunu almak, oldukça zor bir karar olabiliyor. Çalışmaya göre bu kararı almak kadınlar için farklı nedenlerden kaynaklansa da ortak olan nokta, özgürlük teması etrafında kadınların özel hayatına dair beklentileri doğrultusunda oluyor.

Gönüllü çocuksuzluk, politik bir duruş olarak değerlendiriliyor

Çocuk eğitiminin özel sektöre kayması ve ücretli hale gelmesi, aileler için önemli bir yük oluşturuyor. Çocuk bakım ürünlerindeki çeşitlenme, fiyatlara yansıyor. Kamusal çocuk bakım merkezlerinin sayıca az ve niteliksiz olması da aileleri etkiliyor. Tüm bu nedenler, çocuksuzluk seçimini artırıyor. Ekonomik faktörlerin yanı sıra kadınlar için en önemli risk çocuk sahibi olmanın bedenle ilişkisinden kaynaklanıyor. Ayrıca bu risk son derece hayati bir sorunu temsil ediyor. Yapılan çalışmalara göre hamilelikle ilgili riskler, doğumun acılı bir süreç olması,  hayati tehlike riski taşıması ve doğum sonrası bedensel kaygılar gibi birçok neden çocuk sahibi olmanın bedenle ilişkisini gösteriyor. Kadınlar aynı zamanda politik olarak çevresel bilinçle hareket ediyor. Dünya üzerindeki kaynaklar artan nüfus için yetersiz kalıyor. Kuraklık, iklim değişikliği ve çevre kirliliği giderek büyüyor. Bu nedenle dünyaya bir canlı daha getirmenin hem dünya hem de çocuk için iyi olmayacağını düşünüyorlar.

Dr. Merve Yılmazbilek’in yaptığı çalışmaya göre, gönüllü çocuksuzluk hem ataerkil ideolojinin kadın kimliği inşasına bir tepki hâli olarak bu kimliği reddediş hem de çevrecilik hareketleriyle ilişkisi çerçevesinde genel anlamda politik bir duruş olarak değerlendirilebiliyor. Türkiye’de yapılan çalışmalarda da kadınlar, kadın ve annelik arasında kurulan bağlantının, kadınların kendilerini çocuk sahibi olmaya mecbur hissetmelerinin toplum baskısından kaynaklandığı vurgulanıyor. Literatür taraması yöntemiyle yapılan çalışmaya göre, gönüllü çocuksuz kadınların öteki olarak etiketlenmesi ve ayrımcı davranışlara maruz kalmalarının sebebi ataerkilliğe tehdit olarak görülmelerinden kaynaklanıyor.

Kürtaj kamusal bir sorun haline geliyor

Kürtaj, kimi zaman “anneliğin reddi” olarak toplumsal cinsiyetli bir alanı ifade ediyor. Ataerkil baskılar ve yasal sınırlamalar, kadınların kürtaj kararlarını özgürce vermesini engelliyor. Bu durum, kadınları güvenli olmayan yöntemlere yönlendirerek sağlıklarını tehdit ediyor.

Kürtaj, bazı ülkelerde belirli koşullarda yasal olduğu biliniyor: Finlandiya, Japonya ve Hindistan’da kadının hayatını kurtarmak veya sosyal ve ekonomik nedenlerden kaynaklanan sağlık sorunlarını önlemek için; Yeni Zelanda, İsrail ve Malezya’da fiziksel ve ruhsal sağlığı koruma amacıyla; Polonya, Kenya ve Pakistan’da yalnızca fiziksel rahatsızlıkları engellemek için; Libya, Somali ve Brezilya’da ise sadece kadının hayatını kurtarmak gerektiğinde başvurulan bir yöntem olarak tercih ediliyor.

Bu farklılıklar, devlet politikalarının ve dini normların, kürtaja yönelik karar mekanizmalarını nasıl şekillendirdiğini gösteriyor . Kürtaja dair yasal sınırlandırmalar, kadının bedeni üzerindeki karar hakkını yok sayarak temel insan haklarına aykırı bir durum yaratıyor. Kürtaja dair tartışmaların, yalnızca etik ve ahlaki çerçevede ele alınmaması; kadının bireysel kararı, gönüllü çocuksuzluk tercihleri ve kişisel yaşam hakkı üzerinden de değerlendirilmesi gerekiyor.

Sonuç olarak, kürtaja erişim hakkının sınırlandırılması, kadınların bireysel özgürlüklerinin ötesinde, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini derinleştiren bir sorun oluşturuyor. Gönüllü çocuksuzluk kararında etkili olan faktörler farklılık gösterse de kürtaj ile bu karar arasındaki bağlantıyı unutmamak önem taşıyor. Kürtajın hak olup olmadığına dair tartışmalar, ahlaki ve etik bir boyut taşımakla birlikte, bu konunun kadınların özgür iradesi ve karar hakkı çerçevesinde ele alınması, feminist mücadele açısından büyük bir değer taşıyor. Bu bağlamda kürtaja yönelik politikaların, kadınların sağlık, hayat hakkı ve toplumsal eşitlik mücadelesini destekleyecek şekilde düzenlenmesi önem arz ediyor.

Muhabir: Gökçe Baydar

Kaynaklar

Gönüllü Çocuksuzluk ve Kürtaj Tartışmalarına Feminist Bakış, 2022

Leave a Reply