Güncel MANŞET

Türkiye’nin Artık Bir Saadet Öğretmeni Var

“Çocuk Susar Sen Susma” sloganıyla,  çocuğa tacizin önüne geçilmesi için 11 Temmuz 2017 tarihinde öğretmen olan Saadet Özkan tarafından Çocuk İstismarı ile Mücadele Derneği(UCİM) kuruldu. Biz de bu kurumun amacına ve faaliyetlerine yönelik Yönetim Kurulu Başkanı Saadet Özkan ve Genel Başkan Yardımcısı Yücel Ceylan ile bir söyleşi gerçekleştirdik.

Çocuk İstismarı ile Mücadele Derneği’nin amacı nedir ve nasıl kuruldu?

Derneğin adını aslında üyelerimiz verdi. UCİM’ i oluşturan her birey bu derneğin adına katkıda bulundu. UCİM, uluslararası olma yolunda ilerleyen çocukları istismardan korumak için kurulmuş büyük bir kuruluş. Biz bir derneğin ötesinde toplumsal bir hareketiz. Bu toplumsal hareketin amacı da öncelikle kendi çocukluğumuzu unutmayarak şimdiki çocuklara destek olmak. Biz aslında çocukluğunu unutmamış dünün çocukları ile bugünün çocuklarını kurtarıyoruz. Saadet Öğretmen, bir köy okulundaki mücadelesini, Yücel Ceylan (Genel Başkan Yardımcısı) ile karşılaşıp bu karşılaşmada beraber yol arkadaşlığı yapıp, birlikte mücadele etmenin de haklı gururunu yaşıyor.

“Bu Çocuklar için Büyük İhanet”

Eski görev yaptığınız okulun müdürü serbest bırakıldığında neler yaşandı?

Bu öncelikle çocuklar için büyük bir ihanet. Çocuğun üstün yararına diyoruz, sözleşmeler imzalıyoruz. Dünyada bu imzayı atan ilk ülkelerden biriyiz. Ama yargılama sürecinde çocuklara nasıl zarar verdiğini görüyoruz. Bizim öğrencilerimiz ama benim de çocuklarım bu durumu yaşadığında, bu olaya maruz kaldıklarında adalete olan inançları çok eksildi ve o güvendikleri yerden vuruldular. Çünkü dışarı çıkamayacağını düşünürken sürecin uzamasından dolayı, o yasalardaki boşluk alanlardan oluşan tutuksuz yargılama bizi çok örselese de mücadeleye biz bu anda başladık. Bu mücadele uzun sürse de sonun da hak ve adalet yerini bulmuş oldu.

Çocuk istismarı neden dünya üzerinde bu kadar fazla? Ülkemizde son dönemlerdeki bu artışı neye bağlıyorsunuz?

Aslında artış göstermiyor. Çünkü artık çocuklar konuşuyor. Üniversite öğrencileri ile etkinlikler yapıyoruz ve derneğimizde genç bir kitle oluşmuş durumda. Bizim derneğimizde 30 yaşına varmamış %28’lik bir genç katılımcı var. Şimdi biz neyi görüyoruz bu durumda? ‘z kuşağı’ yani 2004’ten sonra doğan çocuklarımız konuşuyorlar. Kendilerine yapılan bu çirkin bu insanlık dışı hareketi aileler de olsa susturamıyor. Bana kötü bir şey yapıyorsun, bu yaptığın doğru değil ve bunu yapanın ceza çekmesini istiyor. Bu kadar çok çocuğun konuşuyor olması iyi bir şey bir bakıma. Bize şunu diyor çocuklar aslında:  Toplum olarak İvedi bir biçimde yasaları düzenleyin. Çocuk ihtisas mahkemeleri kurun. Fark etme ve önleme tedbirlerini alın ve arttırın. Kol kırılır yel içinde kalır demeyin. Çok acil bir şekilde içimizdeki istismarcıları yargıya taşıyın ve olayın takipçisi olun.

“Çocukların Sınıflarda Eğitilmesi Gerekir”

Aile ve çocuk arasında nasıl bir iletişim olmalı? Çocuklarımız böyle bir olay yaşadığında aileler hangi yolları izlemeli?

Biz çocuklara hep sus ve kötü bir şey olursa söyle diyoruz. Fakat kötü bir şeyin de ne olduğunu açıkçası pek konuşamıyoruz. Cinselliği anlatmakla ilgili de sorunlarımız var. O yüzden doğru uzman arkadaşlardan destek almamız ve çocukların bu anlamda sınıflarda eğitilmesini sağlamamız gerekiyor. Bu önceliğimiz olmalı. Yani çocuk neyin ne olduğunu bilmeli. Zaten bu eğitimi verdiğimiz çocuklar, ‘Bana kötü ve yanlış davranan biri var’ diyor. Bunu nasıl anlatacağını ve davranacağını bilmediği için öncelikle bunu önemsememiz gerekiyor. İkinci olarak davaya yansıdığında ise doğru tedbirleri almamız, doğru kanallara ulaşmamız lazım. Böyle bir durumda çocuk izlem merkezlerinin önemi çok büyük. Çünkü çocukların jandarma komutanlığında ve polis şubelerinde ifade vermeleri çok insanlık dışı bir olay. Çocuk ifade vermez, mağdur çocuk durumunu anlatır.  Bu durumu da bir uzmana anlatması gerekir. O yüzden de bizim bu kanalları güçlendirmemiz gerekiyor. Bu konuda ise üniversite öğrencileri çok önemli.  Yapmaları gereken şey; bulundukları akademileri bu alanları güçlendirmek için desteklemeleri ve eğitimlilerin sahaya inmesini sağlamaları lazım.

Amerika’da üstün cesaret ödülüne layık görüldünüz. Neler hissettiniz?

Öncelikle ben kendimi cesur ve kahraman biri olarak görmüyorum. Ben vicdanının sesini dinlemiş, toplumsal değerlerine önem veren ve mesleğini yapan her insanın yapması gerekeni yaptım. Çünkü benim amacım, o çocuklara sınıfa gidip öğretmenlik yapmak veya ders vermek değil, bir çocuğun hayatına dokunmaktı. Bir çocuğun hayatına dokunurken de bir başkası yanlış dokunuyorsa buna engel olmaktır. Doğru olan oydu. Ödül konusu ise dönemin, Amerika Türkiye Büyükelçisi John BASS ve eşi Holly BASS ile birlikte ziyaretimize geldiler. Ben açıkçası inanamadım buna. Yani beni ziyarete gelip verdiğim mücadeleden dolayı çok etkilendiklerini söylediler. Büyükelçilik ziyareti değil de çok dostane bir ziyaretti. Verdiğim bu mücadelenin dünyanın birçok ülkesinde, kendi ülkelerinde de çocuk istismarı ile ilgili mücadele verdikleri konusunda ve bu süreçler hakkında konuştuk. Ödül ile ilgili bir adaylığım olduğunu söylediler. Bende bu ödül olayı nedir, ne değildir? Pek ilgilenmedim, üstüne de gitmedim. Açıkçası böyle bir can atma olayım olmadı. Ama aylar sonra binlerce insan içinden seçildiğimi öğrendiğimde ve bu durumu bana anlattıklarında Amerika’ya tek başıma gittim. Yücel Hocama bu olayı anlattığımda ise bunun çok önemli olduğunu, insanlar tarafından görülmesinin iyi bir şey olabileceğini söyledi. Aslında bu bize bir görünürlük kıldı. Neydi bu peki? Bizim verdiğimiz mücadelenin, bizi görmeyenler tarafından görülmesini sağladı. Kapı açtı mı açtı.

“İstismarcılar, Güven Alanlarına Yerleşiyor”

Tarsus’ta görülen davada neler yaşandı?

Tarsus’taki olaya biz meslek algısından çok istismarcı diyoruz. Çünkü istismarcılar bizim inandığımız ve güvendiğimiz alanlara yerleşiyor. Bir istatistik var. Kime güvenirsiniz öğretmene, kime güvenirsiniz din görevlisine, kime güvenirsiniz doktora, avukata… Yani bu insanlar çocuklara yakın bizim güvendiğimiz alanlara yerleşiyorlar. Biz bu güvenilir alandaki çocuğumuza dokunan bu insanları birer birer temizlemeliyiz. Yani ne yapmalıyız? Kurtarmalıyız. Bu meslekleri de, güvenilir alanı da korumak hepimizin görevi. Tarsus’taki davada çocuğumuz büyük bir halk mücadelesine girdi. Çünkü mahkemede nasıl örselendiğini biz gördük. Çok acı bir durumdu. “Çocuklar sanık değil çocuklar mağdurdur.” Biz mağdurun sanıklaştırılmasına karşı çıkıyoruz.

“Birinci Önceliğimiz Türkiye’ de Fikirler ve İdeolojiler”

Dünya üzerinde çocuk istismarına karşı onlarca aktivist var. Bir araya gelip hep beraber sesinizi tüm dünyaya duyurmak ister misiniz?

Birinci önceliğimiz, Türkiye’de fikirler ve ideolojiler. İşte tüm bunları kaldırıp ‘Farklılıklar zenginliklerimizdir’, deyip ilk önce Türkiye’de bunu başarmamız lazım. Çünkü ülkemizde herkes kendi alanında ben çok iyiyim diyor ve kimse birbirini kabul etmiyor. İşte o insanların önce bir barışmasını ve bir araya gelmesini sağlamak. Bunu başardıktan sonra da amacımız şu şekilde: Dünya’ya model olduğumuzu göstermek. Bu başardığımız modeli de tüm dünyaya anlatmak. Aktivistler ve çocuk savunucuları ile bir araya gelerek çözümü dünyaya yaymak.

Yücel Ceylan’a ise yönelttiğimiz sorular ve cevaplar şu şekildedir:

“Yüzyılların İhmal Edilmiş Suçunu Gün Yüzüne Çıkarıyoruz”

UCİM neden bir anda böyle bir büyüme gösterdi?

Daha önce böyle bir dernek gördünüz mü? Genel başkanı ve genel başkan yardımcısı Türkiye’nin bütün üniversitelerine gidip konferanslar veren, davaları takip eden, adliye koridorlarında olan, üyeleri stantlar kuran ( 4 stant var: Antalya Adana İzmir İstanbul) bir yapı ve gönülden çalışma nerede var?  Bizim bir fonumuz yok. Sadece iyi insanların kendi yatırdıkları bağışlar ve kendi gücümüz ile ilerliyoruz. Ben inanıyorum ki bu dernek çok büyüyecek. Biz suçu kimsede aramıyoruz. Ne siyasetçide ne erkekte ne de kadında. Biz yüzyılların ihmal edilmiş bir suçunu gün yüzüne çıkarmaya çalışıyoruz. Çocuğa istismar Türkiye’nin gündeminden düşmeyecek. Yani biz yaşadığımız sürece bu istismar olaylarını Türkiye’nin gündeminde tutacağız. Rahatsız olan kesimlerde vardır. Ama bu bizi ilgilendirmez. Hangi meslek grubu işin içindeyse, bizim için fark etmez. Anne babalara şöyle bir şey demek istiyorum: Kız çocuklarınızı nasıl yetiştiriyorsanız erkek çocuklarınızı da öyle yetiştirin.

Çocuklar ve UCİM arasında nasıl bir iletişim var?

Biz çocuktan ne istiyoruz? Sana tacizde bulunanı gidip şikayet edeceksin. Bu ne büyük kahramanlık, ne büyük cesaret. Bazen annesine, babasına, bazen de dedesine, öğretmenine, kuran hocasına, avukatına karşı geliyor ve büyük bir cesaretle çocuk söylüyor. Şimdi bu çocukların arkasında bir yapının durması lazım. Devlet var ve üzerine düşeni yapıyor. Bir yapı daha lazım. Onu incitmeden beraber yürüyeceği bir yapı lazım. İşte UCİM böyle bir yapı. Biz sadece çocukların mahkeme kapılarında yanında değil sonrasında da yanındayız. Çocuklarımızı gözetiyoruz. Biz bu çocukların hep yanında olacağız. Bunu gençler ve halk ile yapıyoruz. 16 yıl hesapladık. 2 yılı geçti, Umarım 14 yıl sonra ülkemizde çocuk istismarı minimum seviyeye inecek.

“Dünya Bu Hale Geldiyse Biraz da Erkeklerin Yüzünden”

İnsanları bu mücadelenin içine nasıl çekiyorsunuz?

Biz ev hanımlarına eğitimler veriyoruz. Ev hanımları sitede toplantı düzenleyip bizler ile iletişime geçiyor. Arkadaşlarımızda o yerlere gidip halka eğitim veriyorlar. Halkın tüm kesimlerini bu mücadeleye sokuyoruz. Nitekim işçilere ve aklınıza hangi kesim gelirse… Biz çocuğumuza nasıl davranmasını bilmiyormuşuz. Bende iki evlat yetiştirdim. Şanlıyım ki iyi yetişmişler. Ama ben gerekli babalığı yapamamışım, diye düşünüyorum. Bizde bunları öğreniyoruz. Biz harika bir toplumuz. Doğru olanın hep yanındayız.

20 bini aşkın üyemizin %90’ı kadın %10’u erkek. Erkekleri bu mücadeleye çekemiyoruz. Biz Saadet Öğretmen ile bir kadın, bir erkek mücadele ediyoruz. Erkekler de işin içine girerse, kalan 14 yıl çok çabuk sonuçlanır. Dünya bu hale geldiyse biraz da biz erkekler yüzünden. Benim şöyle bir temennim var: Allah tüm erkeklere anne yüreği versin. Güzel günler yakındır.

 

Haber: Emre Bayram