Kültür-Yaşam MANŞET Yerel Yönetim

Hayat Kurtarmak Çok Güzel Bir Duygu

Öncelikle kendinizi tanıtır mısınız?

Adım İsmet Kaba.1969 Trabzon Of doğumluyum. İç hastalıkları uzmanıyım. İlkokulu köyde Of’ da, ortaokulu İstanbul’ da, liseyi ise Of’ da bitirdim. 1991 yılında Trabzon Tıp Fakültesinden mezun oldum. Bir süre Trabzon’da pratisyen hekim olarak çalıştıktan sonra iç hastalıkları ihtisasına başladım ve uzman oldum. 2005 yılından bu yana da Tirebolu Devlet Hastanesi Dahiliye Bölümünde çalışmaktayım.

Fotoğraf:

Doktor olmaya nasıl karar verdiniz?

Ben köyde dedemle büyüdüm. O çok istiyordu doktor olmamı. Ben ise inşaat mühendisi olmak istiyordum. Dedemi kıramadım ve doktor oldum. Ben hiç hasta olmamıştım hastaneye de gitmemiştim ortamı da çok bilmiyordum. Bir defa sağlık ocağına gitmiştim orada da koku beni çok rahatsız etmişti. Başta çok cazip değildi benim için ama şu an memnunum. Mesela benim çocuklarım istemiyor tıp fakültesi okumak. Çünkü onlara vakit ayıramıyorsun, gecen yok gündüzün yok. Eve gidiyorsun yemeğe oturuyorsun, acile hasta geliyor kalkıp gidiyorsun. Çocukları da kırıyorsun, vakit ayıramıyorsun. Bazen öyle oluyor ki günlerce çocuk seni göremiyor. Mesleğin bir de bu tarafı var. Özelin yok, hayatın yok, hafta sonun yok, bayramın yok gittiğin her yerde doktorsun.

Hastaların doktorlara yaklaşımı ya da kadın hastaların erkek doktorlara yaklaşımı nasıl?

Eğer insan hastaysa ve canı yanıyorsa kadın – erkek ayrımı olmaz. Olmaması lazım. Bizim içinde hastanın kadını- erkeği yok, hasta hastadır. İnsana yararlı oluyorsanız bir de biliniyorsanız, uzun süredir bir yerde çalışıyorsanız insanlar size bir güven hissediyorsa orda işler daha kolay oluyor. Hekim içinde kolay oluyor, hasta içinde. Burada güven unsuru çok önemli. Hasta doktoruna güven duyuyorsa gerisinin bir önemi yok bence.

Fotoğraf:

Bir taşra olarak Tirebolu’ da doktorluk yapmanın avantajları ve dezavantajları nelerdir?

Ben burayı bir taşra olarak görmüyorum. Çünkü daha kötü yerlerde de çalıştım. İlk görev yerim Urfa’nın Suruç ilçesinin Uylum köyüydü. Çok kötü bir yerdi, terör vardı. Suriye sınırına 15-20 km bir köy. Sağlık ocağına ilk ben atanmıştım, yol bile yoktu traktörle giderdik. Oralarda çalıştıktan sonra burayı asla bir taşra olarak görmüyorum. Ama tabi küçük hastanede çalışmakla büyük hastanede çalışmak mesleki açıdan fark ediyor. Daha büyük hastanelerde çalıştığınız zaman mesleki tatmini daha çok yakalıyorsunuz. Elinizde teknik imkan, laboratuar ve istediğini yapabilme fırsatı oluyor. Dolayısıyla hekimliğinizi daha çok icra edebiliyorsunuz. Küçük hastanelerde bu pek mümkün olmuyor. Yeterli teknik donanım başka branşlar için belki çok önemli değil ama bizim gibi dahiliye hekimleri için göz ardı edilemeyecek kadar önemli maalesef. O nedenle büyük hastanede çalışmak mesleki donanım açısından önemli fakat küçük yerlerde de bir dahiliye uzmanı olarak biliniyor tanınıyorsunuz. Ancak bu defa da iş yükünüz artıyor. Ben ortalama olarak akşam 6-7’den önce çıkamıyorum hastaneden. Küçük yerlerde dahiliye olarak son dönem kanser hastaları, bakım hastaları, felçli hastalar artık yapılacak pek bir şeyi olmayan hastalar bile bize geliyorlar. Biz de kıramıyoruz o nedenle de çok yatan hastamız oluyor yoğun bakımda, serviste, palyatifte. Onlarla ilgilenmek gerekiyor. Ayrıca ikinci bir dahiliyecimiz yok ama yakın zamanda bir tane gelecek ve umarım benim de yükümü biraz alır. Kısaca büyük yerlerdekiler bizden daha rahat. Aslında bu birazda hekimin kendi kişiliğiyle de ilgili yani işini daha az da yapabilirsin çokta. Sanırım ben biraz da kendi işimi arttırıyor olabilirim.

Hayat kurtarıyor olmak nasıl bir duygu?

Tabi ki güzel bir duygu. Hayat kurtarıyor muyuz? Tabi onu bilmiyorum ama…
İnsanların acılarını dindirmek bir sorunlarını gidermek, nefes alamayan bir insanın nefes alabilmesini sağlamak, ağrısı olan birisinin ağrısını dindirebilmek çok çok güzel bir şey. Daha önce de bahsettiğim gibi burada da yine hastanın doktora güvenmesi, doktorunda hastanın da işini kolaylaştırıyor. Ben hafta sonları da buradayım mesela. Yatan hastalarımız oluyor, hasta seni biliyor, seni görmek istiyor. Hayat kurtarmak çok güzel bir duygu. Özellikle beklenmedik ani gelişen durumlarda. Mesela aniden oluşmuş kalp krizlerinde. Bu çok değerli…!

Fotoğraf:

Mesleğiniz psikolojik sorunlara ya da strese neden oluyor mu?

Stres bizim meslek hayatımızda sürekli var olan bir şey. Bir defa çok yoğun bir iş ortamındasınız. Her gün polikliniklerde yaklaşık 100 tane hasta bakıyorsun. Her hasta bir olmuyor bazen sorun çıkarabiliyorlar. Mesela sıra beklemek istemiyorlar. Bu tarz şeylerin son yıllarda hasta haklarından kaynaklanan şeyler olduğunu düşünüyorum. Herkesi memnun etmeye çalışmakta kolay bir şey değil bazen mümkün olmayabiliyor. Psikolojik süreçte ise daha da zorlaşıyor işiniz. Geçen sürekli oturduğum bir öğretmen arkadaşım geldi ona mide kanseri tanısı koydum, ileri seviyedeydi ve çok az ömrü kalmıştı. Bununla yüzleşmek çok kötü. Ona anlatamamak daha da kötü. Gencecik insanların tanılarını koyuyorsun, diyorsunuz ki; Sen kansersin. İnsanların ölümlerine şahitlik ediyorsun. Bu durum ister istemez beraberinde bir süreci getiriyor ama meslek böyle biz yıllardır böyle yaşıyoruz.

Bilindiği üzere yakın zamanda yılın hekimi seçildiniz. Sizi bu başarıya götüren kriterler nelerdir?

Benim için anlamlı bir şey değil. Ben çok önemli bulmuyorum. Birisi beni yılın hekimi seçse ne olur seçmese ne olur. Ben yaptıklarımdan kendim mutluyum. Hayata bakışım felsefem bu. Önce kendi yaptığımı kendim kabul edeceğim, kendimi ikna edeceğim. Birilerinin bunu görmesi farkında olması güzel ama benim için çokta önemli değil. Bu sağlık müdürlüğünün tercihi, muhtemelen baktığın hasta sayısı, memnuniyet oranları, hastalardan aldığın teşekkürler belirleyici olmuştur. Çok yoğun çalışıyorum çok hasta bakıyorum hastanenin neredeyse yarı yükünü ben çekiyorum. Bunlar önemli etkenlerdir diye düşünüyorum. Bir de uzun süredir buradasın herkes tanıyor, hastalar sizden memnun onlara sahip çıkıyor durumlarını takip ediyorsun. Sağlık müdürlüğü de ona göre bir tasarrufta bulunmuş bizi seçmiş.