Türkiye’den pek çok iletişimcinin katıldığı 27. İLDEK toplantısı bu yıl Giresun Üniversitesi Tirebolu İletişim Fakültesinde gerçekleştirildi. Biz de toplantı kapsamında Gümüşhane Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Müge Yılmaz’la bir söyleşi gerçekleştirdik.
“İletişim İnsanoğlu Canlandığı Andan İtibaren Başlar’’
Anabilim dalınızın psikoloji olduğunu ve aynı zamanda psikolojik danışmanlık yaptığınızı da göz önüne alarak; sizce etkili bir iletişimde psikolojinin rolü nedir?
Psikoloji her alanda çok etkili ama şöyle bir ayrımı da koymak lazım: İletişim dediğimiz şey zaten insanoğlu canlandığı andan itibaren başlar. O yüzden de kurduğumuz iletişimler aslında bizim psikolojimizi etkiliyor. İyi ya da kötü anlamda. O anlamda da psikolojisi sağlıklı olan bireylerin daha sağlıklı iletişimler kurduğunu tartışmasız kabul ediyoruz. Böyle baktığımızda da psikoloji ve iletişim alanları aslında iç içe geçmiş alanlar. Birbirini destekleyen ve birbirinden çok faydalanan iki alan olarak göze çarpıyor.
“Okulluların Sektördeki Yüzdesi Her Geçen Gün Artıyor”
Günümüz medyasında iletişim fakültesi mezunlarından çok alaylı olarak adlandırdığımız bir kadro mevcut. Sizce bu durum medya içeriklerini ve mezun öğrencilerin psikolojilerini nasıl etkiliyor ?
Bu alaylı-okullu tartışması ezelden beri var herhalde. Çünkü gerçekten bir yaratıcılık, gerçekten bir beceri isteyen bir alanda eğitim alıyorsunuz. O anlamda da okullu olmayıp ama bu beceriye sahip olan farklı meslek dallarından da çok arkadaşlar var. Hatta mesleğe çok genç yaşta başlayıp alaylı olanlar da var. Bunun daha çok gazetecilikte örneklerini görüyoruz. Yani iktisatçıların, siyaset bilimcilerin alaylı olduğu alanlar daha fazla. Ekonomi ile ilgili yazanlar mesela. Ekonomistlerin ekonomi gazeteciliği yaptığını görüyoruz. Elbetteki gönül istiyor ki okullu olsun. Ama alaylılarda da çok başarılı ve gerçekten de yol gösterici, yol açıcı kişiler olduğunu görüyoruz. O anlamda hani yüzde elli yüzde elli olsa da son yıllarda benim gözlemlediğim şey şu: Hem kendi öğrencilerimden hem sektördeki arkadaşlardan, okulluların sektördeki yüzdesi her geçen gün artıyor. Yani hani doksanlı yıllara göre alaylıların sektörde iş bulma olanağı çok daha az.
‘’İnsan Olarak Bakmak ve Eşitlikten Yola Çıkmak Durumundayız’’
YÖK tarafından toplumsal cinsiyet eşitliği kavramının kaldırılması bir dönem gündemdeydi. Sizin bu konu hakkındaki düşünceleriniz neler?
İletişim fakültelerinde staj yönetmeliği hakkında düşünceleriniz nelerdir? Sizce staj isteğe bağlı mı olmalı? Zorunlu mu olmalı?
Toplumsal cinsiyet çok önemli bir konu. Toplumsal olarak her bir cinsiyete belli görevler ve aidiyetler veriyoruz. Ama özellikle meslek yaşamı açısından baktığımızda mesleklerde cinsiyeti ayrıştırmanın çok doğru olmadığı kanaatindeyim. O yüzden de belki YÖK’ün bu kararı bu anlamda olumlu gözüküyor. Çünkü insan olarak bakmak ve eşitlikten yola çıkmak durumundayız. O yüzden de toplumsal cinsiyetçilik deyince; evet kadın rolü- erkek rolü diye toplumsal yaşamda ayırdığımız kadar profesyonel yaşamda ayırmıyoruz. O yüzden de çok etkisi olacağını düşünmüyorum açıkçası.
İletişim fakültelerinde staj yönetmeliği hakkında düşünceleriniz nelerdir? Sizce staj isteğe bağlı mı olmalı? Zorunlu mu olmalı?
Bana sorarsanız elbetteki zorunlu olmalı. Ama zorunlu stajlardan da gerekli verimin alınabildiğinden şüpheliyim açıkçası. O yüzden de öğrenci hangi bilim dalıyla daha haşır neşirse; isteğe bağlı olduğundan kendisine sektörde staj olanakları yaratması, zorlaması, daha istekli gitmesi bunun bir görev olmaktan çıkması anlamında gönüllü stajı destekliyorum.