Hem Beykoz Hukuk Komisyonu Başkanı hem de Avukat olan Feyza Altun’la, özellikle bu seçim döneminde daha belirgin olan siyasi hayatı hakkında konuştuk.
Aktif siyasete başlama süreciniz nasıl oldu?
Ben 10 senedir aktif siyaset yapıyorum. 10 senedir parti üyesiyim. Seçim dönemlerinde yoğunlaşıyordu ama şöyle bir şey var: Kadın meselesi başlı başına politik bir mesele zaten. Yani o da bir siyaset. Fakat, siyaset üzerinde ben sadece kendim partiye gidip geliyordum. Artık ben bunu göstermeyim, söylemeyim zamanında değiliz. O yüzden bence bunu göstermek ve insanlara ulaşmak çok önemli. Benim çok fazla muhafazakar takipçim var. Onlara da bunu gösterip anlatmanın çok önemli olduğunu düşünüyorum. Sadece seçim dönemlerinde yoğunlaşan siyasi paylaşımlarım oluyordu. Tabi birazda süreç ile alakalı bir şey. Şimdi hiç politik olmayan bir insan ve politize oldu bu süreç. Süreç aslında bunu getirdi. Ben her gün bir Ekrem İmamoğlu paylaşımı yapmazsam kendimi kötü hissediyorum. Herkes beni yeni partili sanıyor. Çünkü şöyle bir şey var: Herkesin bir alanı var, benim alanım belli. Ben bu alanda çalışıyorum. İl Hukuk Komisyonundayım, Beykoz Hukuk Komisyonu Başkanıyım. Ben kadın hakları alanında çalışıyorum ve bu alanda çalışmaya devam edeceğim. Her zaman siyasetin içinde olmakla birlikte seçim sürecinin bizi buna ittiğini söyleyebilirim. Onu da saklayacak; kimseden korkacak, çekinecek bir şeyimiz yok zaten.
“Şu an Tek Hedefim: 23 Haziran Seçimlerini Kazanmak”
Siyaset içerisinde hedefiniz var mı?
Benim hedeflerim daha çok akademisyen olmak yönünde. Ben insan yetiştirmeyi, gençlerle bir arada olmayı ve üniversitedeki insanlarla birebir diyalog içerisinde olmayı daha çok önemsiyorum. Çok samimi söylüyorum: Şu an için tek hedefim 23 Haziran’da tekrar İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimini kazanmak. Çünkü dediğim gibi ben 10 senedir partim için çalışıyorum, yine çalışırım. Sosyal medyada bazı yakıştırmalar yapıldığını görüyorum. Elbette bu beni mutlu ediyor. İnsanların yakıştırıp öyle konumlandırması güzel bir şey. Demek ki uygun görüyorlar, potansiyel görüyorlar. Şunu çok samimi söylüyorum: Eğer ben siyasette gerçekten yaratamıyorsam, etkili olamayacaksam ya da mesela bir kanunu değiştirebilecek yetkinlikte olmayacaksam hiç işim yok benim orada. Çünkü koltuk, mevkii, makam ya da tanınırlık gibi bir isteğim yok benim. Öyle olsaydı günde iki tane televizyon kanalına çağrılıyorum ve gitmeyi tercih etmiyorum. Gitmem gerekenlere gittim. Söylemem gerekenleri söyledim. Tekrar söyleyecek bir şeyim olduğunda tekrar çıkarım. Ben şöyle düşünüyorum: Eğer ölmezsek genciz ve siyaset uzun soluklu bir iş. Mesela ben bir hukuk komisyonunda hukuki konularda partiye destek olabilmeyi ve önemli değişiklikler yapabilmeyi, insanları, partilileri bilgilendirebilmeyi milletvekili olmaya tercih ederim. Benim istediğim şey etkili olmak, yetki sahibi olup iyi şeyler yapabilmek. Bunu yapamayacaksam açıkcası hiçbir zaman talep açmam ve istemem. Çünkü benim için kitap yazmak ve insanlara bir şey anlatmak bundan daha önemli.
“Cumhuriyet Tarihinde Eleştirilecek Bir Şey”
Siyaset içerisinde çoğunluğu erkeklerin oluşturması hakkında ne düşünüyorsunuz?
Meclis kurulduğundan itibaren 10 bin 400 küsür vekil geçmiş meclisten. Sadece 495’i kadın vekil. Bu cumhuriyet tarihinden itibaren eleştirilecek bir şey. Kemal Kılıçdaroğlu geçtiğimiz zamanlarda “Kadınlar talep açmıyor, talep açsınlar” demişti. Kısmen bu söylemi doğru buluyorum. Kısmen de şöyle yorumluyorum: Kadınlar, önleri çok kesildiği için çekingen davranıyor olabilirler. Ama kadınların çekingen davranması ve talep açmamalarının sebebi ise önlerinin kesiliyor olacağı ya da tercih edilmeyecekleridir. Çünkü bir atama sistemi olduğu için bunlar ortaya çıkıyor. Bunu bizim daha dazla ön plana çıkarmamız ve kadın potansiyelini değerlendirmemiz gerekiyor. Sadece bizim partimizde değil, bütün partilerde böyle. Başka partilerde aday gösterilen kadınlarda kukla gibi. Oraya konulmuş ama insiyatif almayacak yani almaması gereken ya da kontrol edilebilecek insan gösteriliyor. Bence bu Türk siyasi tarihinde başlı başına bir sorun. Kadınların tabii ki daha girişken olması gerekiyor. Ama girişken olan kadınlarında önleri kesilmemesi gerekiyor. Çok eğitimli, çok başarılı ve çok iyi yerlere gelebilecek kadınlar var. Bunları değerlendirmek ve kadınları cesaretlendirmek gerek.
“Buradaki Esas Amaç: Korkutmak”
Geçtiğimiz haftalarda bazı medya kuruluşları tarafından terörle ilişkilendirilip hedef gösterildiniz. Yaşadığınız bu süreçten bahseder misiniz?
Zaten bunun ne kadar komik olduğunu ve nasıl bir hedef gösterme, saptırma, kişi itibarsızlaştırma olduğunu herkes biliyor. Ben paylaştığım tweetimde 7 Haziran – 1 Kasım süreci ile ilgili bir benzetme yapmıştım. Çünkü aynı süreç yaşandı. Bu arada herkesinde düşündüğü şeydi bu. Herkes tedirgin, vatandaş tedirgin. Yine böyle şeyler yaşanır mı? Can güvenliğimiz sıkıntıya girer mi? Bunu o yaptı bu yaptı.. Biz vatandaş olarak bazı şeylerin kimin tarafından yapıldığını, nasıl yapıldığını bilemeyebiliyoruz. Yani hepimiz kendimizce bazı çıkarımlarda bulunuyoruz. Benim paylaştığım tweeti; “Gördünüz CHP’li isim bomba patlatacağız, dedi”, “PKK ilişkisi var” demek deli saçması. Bunun gerçek olmadığını elbette herkes biliyor. Ama bunlara inanan bir kesim benim fotoğraflarımı programlarına koyarak tartıştılar. Benim bundan korkacağımı sandılar. Bence buradaki esas amaç: Korkutmak. Yani mesele ben değilim. Mesele: Benim gibi, sizin gibi konuşan; muhalif olan, bir şeyleri dile getiren herkesi korkutarak, sindirerek, susturmak, bastırmak. Fakat ben bunu onların yanına bırakacak değilim. Bütün işlemleri yaptım, suç duyurusunda bulundum. Bu kanallara ve gazetelere tekzip talebinde bulundum. Tekzip etmedikleri takdirde tazminat davası açacağım. Çünkü birisine terörist demek, suç istinadında bulunmaktır. Birisine terörist diyorsanız ya da PKK’lı diyorsanız, bu kurumlarla ve olaylarla bağlantılarını kurmak gerekiyor. Yani benim alnım o kadar açık, içim o kadar rahat ki beni hiçbir şeyle ilişkilendiremezler. Çünkü ben partisine gidip gelen, avukatlık yapan kendi halinde bir insanım. Yani benim FETÖ ile PKK ile aklınıza gelebilecek herhangi bir şey ile bağlantımın olmadığını zaten onlarda biliyorlar. Çünkü onlar; kim PKK’lı kim Fetöcü çok iyi biliyorlar. Kendileri çünkü birilerinin dizinin dibinde geziyorlardı. Nitekim ben hukuki işlemlerimi yaptıktan sonra da “Biz aslında hedef göstermedik” diyerek bu konuyu kapattılar. Ama bu konuyu ben kapatmayacağım. Çünkü bu kadar kolay değil. Benim ailemi ve benim can güvenliğimi tehlikeye attılar. Ben savcılıktan ofis telefonlarımın dinlemesini talep ettim. Çünkü sürekli ofise tehdit telefonları geliyor. Bundan da korktuğumdan değil. Ama böyle bir külhanbeyi tavır, böyle bir asarız keseriz, hepinize istediğimizi yaparız tavrı kabul edilebilecek bir şey değil. O yüzden bu düzenin devam etmeyeceğini, bu tehditlerle kimsenin korkmayacağını da onların bilmesi gerekiyor. Ben o zamanda söyledim “Benim de başıma bir şey gelirse bunun sebebi onlardır”. Çünkü bu işlerden kendine pay çıkaran çok insan var. Görüyorsunuz, Kemal Kılıçdaroğlu’na saldırı yapıldı. Saldırgan: “Ben konuşmalardan çok etkilendim, böyle yaptım” dedi. Örneğin; Kemal Kılıçdaroğlu ve Ekrem İmamoğlu bu kadar itidalli davranırken, bu kadar barış, kardeşlik çağrısı yaparken onların beslediği bu kin ortamı gerecek ve huzursuzluk yaratacak bir yöntem. Ama gereğini yaptık. Ben her şey çok güzel olacak diyorum.
“Doğruyu Düşünen İnsanların Arasında Doğru Olmak Önemli”
Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Ben hayatımda, kimsenin bilmediği siyasi hayatımda, partinin içerisinde şunu gördüm. İnsan hayatında inişler ve çıkışlar yaşıyor. Bunu üniversitedeki arkadaşlarımız zaman ayırıp okurlarsa herkes hayatında iniş çıkış yaşayacak. Okuyanda yaşayacak, ben de yaşadım. Kendimi çok dipte gördüğüm, kendimi çok yüksekte sandığım ama bir anda yine dibi gördüm anlar oldu. Sadece bir şeyi öğrendim: Mesele ne popülerlik, ne para, ne konum ya da başka bir şey değil. Gerçekten insanın doğruları olduğunda doğru olan şeyi yapmak istediğinde Tanrı, ya da neye inanıyorlarsa hayat ona onu getiriyor. Bugün olmasa yarın, yarın olmasa bile başka bir zamanda insan hak ettiği şeyi alıyor diye düşünüyorum. O yüzden de omurgasız olmamak, bunu siyasetten söylüyorum. Yani bu insan dışarı fikirlerimi değiştirmez anlamlı değil. Ama insanı bir doğrusu olur ve o doğru üzerinde devam eder. Bu ideolojik, siyasi ideoloji ya da apolitik bir insan da olabilir. Ama dürüst olmak konusunda kendine verdiği söz olabilir. İnsan bundan çıkmadığı zaman ben görüyorum ki gerçekten her şey onu buluyor. Düşünün ki ben 10 senedir bu partide çalışıyorum ama bu seçim sürecinde insanlar benim siyasi duruşumu ve görüşümü fark etti, takdir etti, tebrik etti. Daha öncesinde kimse görmedi ve ben fark edilmek için ekstra bir çaba sarf etmedim bu yönde. Doğru zaman insanlara her şeyi getiriyor. Kimsenin, özellikle genç arkadaşların tek kriteri para kazanmak olmasın hayatta. İşi doğru yapmaksa, gerçekten her şey dediğim gibi onları buluyor. Ben kendime bu anlamda bir söz verdim. Mesela ben hep tedirgin olurum ve kendime hep “Allah utandırmasın yani Allah şaşırtmasın” derim. İnsanlar şaşırıyorlar biz bunu görüyoruz. Sonra şunu diyorum: Devran dönüyor siz dönseniz çok değil. Yani dönebilirsiniz. Ama onlardan olmamayı çok isterim. Aç ölürsünüz, parası ölürsünüz, borç içinde ölürsünüz, kimsenin sizi hatırlamadığı bir noktada ölürsünüz. Ama gün gelir sizin yaptığınız ve söylediğiniz şeylerin doğruluğu “Bak o zamandan söylemiş” denilen şeyler olur. Bu süreçte bizim gibi konuşan insanlar çok tehdit alıyor. İşte cezaevi tehdidi ile karşı karşıya. 31 Mart’tan itibaren açılan birçok soruşturma davam var. Korktuğum şeyler değil. Yargıda bakacağız ne olacak göreceğiz. Fakat hep şunu düşünüyorum: Bizden öncesine biz nasıl kıymet veriyoruz ve söylediklerini nasıl önemsiyoruz işte o önemli. Doğruyu bilen ve doğru düşünen insanların arasında doğru olmak önemli diye düşünüyorum. Yoksa para pul için bugün onları söyleyen insanlar bizi övmesinler. Beni övseler, kendim üzülürüm zaten. Bir şeyi yanlış yapıyorum herhalde, bir yanlış var bu işin içinde derim. O yüzden doğru ve dürüst olmak gerekior. Ben bunu çok iyi yapıyorum ya da nasihat veriyorum gibi algılanmasın. Ben kendime bu sözü verdiğim için ve böyle olmak istediğim için böyleyim.